RSS

7 Ocak 2018 Pazar

PAUL ELUARD - YAŞAMI - ŞİİRLERİ

PAUL ELUARD

YAŞAMI
VE
ŞİİRLERİ



Haz: Abdullah Ergüven / “özel yayın” / Şubat 1980





Öz adı Eugéne Grindel olan Paul Eluard, 14 Aralık 1895'de Saint-Denis'de doğdu. Babası büro memuru, annesi Jeanne - Marie Cousin de dikişçiydi.

Ozan, Eluard adını anneannesinden alır. Babası, annesini üç çocuğuyla birlikte yapa¬yalnız bırakınca, küçük Paul'ün annesi de annesinin evine sığınır. Ozan, körpe çocukluk yıllarında acıklı, yaşam öyküleri dinler annesinden. Bu durum, ozana etki etmiş olmalı ki, bir gün sarışın Cecil'ine şunları yazar:

«Acıları, yaşamı öğrenmemeni, onlara kapalı kalmanı isterim. Kişiler, olaylar üstüne görgülenmek bir yük. Sen kendine özgü ışığında yürü.. »

Babası Clement Grindel Norman köylülerinden olup, Norman niteliğini üzerinde toplamış; mavi gözleri, sarı saçlarıyla Viking'leri andırıyordu. Yapmacık duygularla bağlıydı karısına, çocuklarına. Gün oluyor, yakınlarından bile kuşkulanıyordu.

Eugene, Saint-Denis bucak okuluna yazılır. Sonra ailesiyle birlikte Aulnay-sous-Bois'ya yerleşir. Burada sürdürür öğrenimini. Paris' e geldiklerinde küçük Eugene, Clignantcort Sokağı yakınındaki okula girer. Hastalanır. Yorucu ders yılından sonra, 1912 Temmuz sonunda annesiyle Montreux yakınındaki Glion (İsviçre)'a yerleşir.

İsviçre dağlarında, bu dinlenmenin tadını çıkardığı sıralarda vereme yakalanır.

1914 Şubatına değin dinlenir. Altı hafta sonra Paris'te oturan babasına - kitap göndermesi için mektup yazar. Ciltciye, ciltlenmek üzere bırakılan kitaplardan kuşkulanarak, «aman kitaplarıma bir şey olmasın» diye, duramaz bir mektup daha döşenir. Ismarladığı yapıtlardan başka, durmadan Rimbaud ile Lautreamont’u okumaktadır.

1914 Kasımı, henüz 19 yaşında, askeri göreve alınır. Ama 1915 Martında bronşite yakalanarak hastahaneye gönderilir. Savaşa çağrılır yeniden. Mektup dağıtıcısı, telefoncu, askeri hasta bakıcısı, yazışmacı gibi çeşitli görevlerde bulunur. Gözleriyle tanık olur can sıkıntılarına, üzüntülere, mutsuzluklara.



Bu arada, çeşitli hastalıklar yakasını bırakmaz. 1915 Eylül’ünde dört saatlik izinsiz ayrılışı yüzünden, sekiz gün tutuklu kalır. 1916 Temmuzunda yazmanlık görevini yüklenince: «Biraz önce ilginç bir göreve atadılar beni. Etape bölgesine ya da daha içerilere taşıdığımız yaralıların mektuplarını yazmak, aileleriyle bağlantı kurmak. Bu görevi öbürlerine yeğ tutuyorum, Yararlı bir iş.» demekten kendini alamaz.


Artık la Nouvelle Revue Française'le le Mercure de France'ı okumakta ve annesinden kitaplar istemektedir. Satın alınmasını istediği yapıtlar arasında Claudel'in Les Trois Poémes De Guerre'iyle Henri Bataille’in La Divine Trajedie'si de bulunmaktadır.


1912 yılı sonunda «yaşamının güneşi» olan Gala'ya tutulur. «Onu çok seviyorum. Beğenilerimiz birbirinin tıpkısı. Evimiz aydınlık, güler yüzlü, konuksever olacak; babama, anneme, dostlarıma, sizinkilere.» 11 Kasım 1918


Bırakışını ise bir çocuk sevinciyle karşılar. Önce ciltcisi, sonra dostu olan Gonon'a seslenir: «Bitti, bitti... İşte bitti yaşlı Gonon'um, renk değiştirdi gök. Kuşkusuz daha anlayışlı daha güçlü olacağız. Ohh .. Gonon! Ben artık sizinim.»


13 Kasım 1918'de Gonon'a şöyle sızlanır: «Gerçekten altüst oldum Apollinaire'in ölümüyle. Genç bir yetenek aramızdan ayrılan. Onun verdiği umutları bize hiç kimse veremiyecek!»


Apollinaire'e ağlıyordu: «Ulu bir yapının» temellerini atan. Daha sonra kendisi gibi savaştan yeni çıkmış gençlerle karşılaşır: Louis Aragon, Andre Breton, Philippe Soupault, Robert Desnos, Hans Arp, Max Ernst vb ...


Böylelikle Dada'cılar ve Gerçeküstücülerle bağlar kurar.


Babasına şöyle yazar bir gün: «Paris'e gelirken kanama geçirdim. Sağlık yurdundayım. İsviçre sanatoryumunda olduğumu söyleyiver».

Yanına 17.000 frank alarak sonradan «aptalca bir yolculuk» diye nitelendireceği amaçsız bir yolculuğa, dünya yolculuğuna çıkar (1924).

Her şeyini; karısını, kızını bile arkada bırakır. Bu kaçışta babasının sıkıyönetimine boyun eğmeyen sert bir ırkın izleri var. Hindiçini'ye değin uzanır: Tahiti, Cook Adaları, Yeni Zelanda, Cava, Sumatra, Seylan, Hindistan, Hindiçini.

Charles Baudelaire’'in yolculuğu durgun, düzenli bir yaşayışa kavuşmak amacıyla adalara, yeni çevrelere açılıştı. Ama Eluard'ın yolculuğu üstüne yer adlarından başka bir şey bilinmiyor. Birkaç ay sonra Gala, Saygon'da yardımına yetişir. Altı aylık bir ayrılıştan sonra birlikte Marsilya'ya gelirler.

Gerçeküstücü topluluğunda ve Franco'ya karşıdır. Prene'lerin ardında İspanya'nın acısını çeker. Ardından İkinci Büyük Savaş (1939-45).

1942 mütarekesinden sonra işgal gücüne karşıdır.

Liberte (Özgürlük), bir Marseillese gibi kulaklarda yankılanır. Ulusal Yazarlar Kurulu'nun çağrısı üzerine Eluard da öbür ozanların yanında yer alır.

1930'da Gala'dan ayrılır. «bütün varlığını dolduran» Nusch'la evlenir.

(1946). Eluard-Nusch evliliğinin tanıklığını yapmış olanlar arasında Picasso da vardır.

1952 yazı. Dinlenmek için Perigord' da küçük bir ev kiralar. Henüz 57 yaşında. Omuzları çökmüştür. Önsezilerinin etkisiyle olacak, Perigord'un güzel görünümlerini bir yana iterek Paris' e gelir.

18 Kasım sabahı göğüs anjini yakasını bırakmaz, olduğu yere yıkılır (1952).


Eluard yaşadığı yerlerin, görünümlerinin iç kapanıklığını unutmadı hiçbir zaman. Bir yandan rahatsızlığı, öbür yandan öğrenimini yanda bırakma korkusu. Bütün bunlar o zamanın mutlulukla mutsuzluk arasında bölünmüş duygululuğunu etkiliyordu. Yirmisinde bir “anlatım aracı” ardındaydı.

Gerçeküstücülük yeni sözcükler yaratma sanatını kazandırdı.

Coşkunluğu, sözcük bilimine başvuruyordu aralıksız. Bilinmeyen zenginlikler elde edeceği Fransız şiir geleneğinin kalıtıcısı olmak ister. Yalın sözcüklerle dilini yaratır. Kısa tümcelerle şiirlerinin derinliğinden fışkıran çarpıcı dizelerle gerçekleri yinelemekten hoşlanır.

Robert Poulet, Eluard'ın en iyi yapıtı olarak Mourir de Ne pas Mourir (Ölmemek için Ölmek)'i gösterir.

Şiir yaşamın içindedir, şiir gerçeği amaç edinir. Şiir kişiler, onların koşulları için; koşullar çekici olduğu zaman Eluard' da biçim yok. İzlenimcilerin desenleri gibi sanatının çevre çizgisi her zaman sislere gömülür.

Les Yeux Fertiles (Verimli Gözler, 1936)'le yeni bir dönem başlar. Eluard kuşkusuz, kendi topluluğunun en gerçekçi ozanı. Her zaman ulu bir sesi düşler doğal olarak. Şiir yoluyla doğrudan doğruya insana uzanan bağlar kurar. Özgürlüğünü ortaya koyar bu yapıtla.

İspanya İçsavaşı (1936) sıralarında yaklaşık olarak şöyle der:

«Bütün ozanların, insanların yaşamıyla yakından ilgilenerek onları desteklemek görevinin zamanı gelmiştir.»

Liberte, İkinci Büyük Savaş yıllarında Fransız şiirini ardında sürükleyen büyük harekete katılır.


Sur mes cahier d'écolier
Sur mon pupitre et les arbres
Sur le sable sur la neige
J'écris ton nom

Sm toutes les pages lues
Sur toutes les pages blanches
Pierre sans papier ou cendre
J'écris ton nom



Roland Purnal'e göre Eluard'ın yalnızlığında bir «kaynaşma gereksinmesi» saklıdır.

İlk yapıtlarının birinde «toprağa bağlı bir bakış»ı, insanla Evrenin dengesini belirtir. Koşulların baskısıyla her şeyi kişinin durumu karşısında başkaldırmaya bağlar. Simgeleri eşsiz bir ustalıkla kullanır. Coşkunluğu bir denge tansığıdır. Sevi, umutsuzluğa karşı durur. Eluard'ın sözcüğü, zaman kavramını siler, yerçekimi yasalarına karşı direnir. Nesneleri tozlaştırır: Bütün bir boşluğu aydınlatmak için ayakta kalan yalnız kişilerdir. Bütün çağlar boyunca Fransız içli ozanlarının başlıcalarından biri.

Marcenak, özellikle onun gerçekçiliği üzerinde durur: «Neyle gizlemeli toprağın tuzlu tadını? 1917'den 1952'ye değin her gün biraz daha bilinçli. Ozan sesini yükseltmişse, gizemli bir kaynaktan çıkmıyordu. Ortak yankısıydı bu ses insanların, tarihin. Kişi, savaş için yaratılmadı; karısı, çocuklarıyla mutlu olmak için» diyordu.

Gerçek, büyük ozan kendi alınyazısında, alınyazımızın imgesini görebilen, gördüğünü yansıtabilen ozandır:

De l'horizan d'un homme a l'horizon de tous

“Kişinin çevreninden tümümüzün çevrenine”

Lautreamont soruyordu ozanlara: «Sizi öbürlerinden ayırmaya yeter bir neden mi dizelerle yazmanız?»

Eluard'ın da yapıtlarıyla ortaya koyduğu gerçekler bundan başka değil. Ozan, yalnızlık krallığının saçma başbuğu değildir. Işık tümümüz için. Ozanın bir Evreni var, tarih onu herkesle paylaşır. İşte ozanın varlıklar zincirindeki yeri ve görevi:



Je suis crée, je crée, c'est le seul équilibre
C'est la seule justice


Yaratılmışım, yaratırım, tek denge bu,
Tek eşitlik.


Hier il ya trés longtemps
Je suis né sans sortir des chaines
Je suis né comme une defaite

Hier il ya trés longtemps
Je suis né dans les bras tremblants
D'une famille pauvre et tendre



Dün, uzun yıllar önce
Doğdum zincirimi koparmadan
Bir bozgun gibi doğdum

Daha dün
Doğdum titrek kollarında
Yoksul, sevecen bir ailenin


Eluard yığınların duygusunu paylaşır, halkın içinde yaşar. Toplum her şey onun için. Yaşadığı ortamın ozanı olduğu kadar, gelecek kuşakların da ozanı. Çevresindeki gerçeklere bağlı. Görmemezlikten gelmez onları. Uydurma türküler de söylemez! Ozanın işi değil yalancılık. O, ne de bir kentsoylu aldırmazlığına kaptırır kendini:


Voici ma table et mon papier, Le pars d'ici
Et je suis d'un seul bond dans la foul des hommes.

Çekip gidiyorum, işte masam, kâğıtlarım
Bir atılışta ortasındayım yığınların.

* **

İls vous ont fa it payer le pain
Le ciel la terre l'eau le sommeil
Et la misére
De votre vie

Haram ettiler bir dilim ekmeği size
Yeri göğü suyu uykuyu
Ve yoksulluğunu
Yaşamınızın

Şiiri yaratan duygularının gücüdür. Ülkücülüğü, kişinin evrenselliğine inanan bir ülkücülük. Yüreği ve ruhu bireyci değil. Ozan, onların açılmasını, sunulmasını ister. Sevenle sevilen arasında bir karşıtlık aramayın. İkilik de bir. Mutluluğun bireşimi. Çünkü o, eş tenden, eş yürekten çıkıyor. Eluard taşa, suya, ateşe nasıl inanıyorsa, görünen evrende olduğu gibi, sözcüğe de inanıyordu:

La terre est bleu comme une orange
Jamais une erreur les mots ne mentes pas

Bir portakal gibi mavi yeryüzü
Yanlışı yok sözcükler yalan söylemez

“Hiçbir zaman yitirmedi inancını; bir eylem, bir sorun adamı olarak. Kısacası,” der Louis Perche, çağımız şiirinin Platon'u; iyiliği, dostluğu, kardeşliği dile getiren ozanı Eluard."

Son sözü ozanın kendisine bırakalım:

«- Goethe'nin dediği gibi -her şiir bir koşuldur. Şuna inanmalıyız ki bir durum-koşul şiiri; özelden genele değişime uğrar ve bir değer anlamı, bir süreklilik ve sonsuzluk anlamı kazanır. Koşullar; ozanın en yalın istekleri, yüreği,ruhu ve usuyla uzlaşmalı. Dış koşullarla iç koşulların eş anda rastlaşması gerek. O zaman seviçli bir coşkudan, bahar çiçeklerinden, ölmemek için bir şey yapma sevincinden daha gerçek olur. Ozan her zaman, kendi düşüncesinin izinden gider. Ama bu düşünce onu, insanlığın ilerlemesi çizgisine götürür.»


Stokholm, Ocak 1980
Abdullah Rıza Ergüven

Not: Abdullah Rıza Ergüven'in bu kitabı daha sonra 1993'te Berfin Yayınevi tarafından basılmıştır.








ÖLÜMÜMÜZ


«Biliyorum bütün şarkılarını kuşların»
Bağırdık sevinçle: «Savaşa gidiyoruz!»
………bunu iyi bilen kişilerle
………Savaşı tanıyoruz!
………Ah! korkunç sesi savaşın aramızda,

cevremizde! Ah!Korkunç sesi savaşın:

Tekerleği dönen şu top
şu makineli tüfek, kekeleyen şu adam

ve şu fare, bir kurşunla yere savrulan!


Çev: Abdullah Rıza Ergüven



BAŞLIKLI ERLER


Başlıklı körpe erler geliyorlar
Yakıp yıkarak ağızlarında şarkılar
Yan tekerlekleri ekinlerce gömülü
Kamyonlar toplar arabalar

Sessiz bekleyiş

Akşam – şu batan güneş
Bir yük gibi omuzdan kayan


Çev: Abdullah Rıza Ergüven




ALACAKARANLIK


Daha gece olmadı, işte Ay. Gök
………bir süt hapı gibi güldürü-
………yor seni, yaşlı tutkun
Onlardan sözediyorsun bana. On-
………lar süslüyor usunu. evini
………onlar, tüm yaşantımızı.

Arkadaşım ... Onlar çok: baba,
………ana. Çocuklar, karı,
………mutlu olmak için.

Bununla birlikte, sessiz düşlerin.
………ve ben durmadan sayıyorum.


Çev: Abdullah Rıza Ergüven


BARIŞ ŞİİRLERİ

………Kavuştu kocalarına
Bütün mutlu kadınlar – onlar güneşten geliyor
………Sıcaklık getiriyor.
Gülüyor,günavdın diyor usulca
………Karısını öpmeden önce

Bütün yoldaşları dünyanın
………Hey! dostlarım!
Sizedir size bütün çağrım
İşte karım ve çocuklarım,
………Hey! dostlarım!


Çev: Abdullah Rıza Ergüven





BURDA YAŞAMAK İÇİN


Bir ateş yarattım gidince gökyüzü
Bir ateş - seni dost edinmek için
Isınmak için kış gecelerinde
Bir ateş - yaşamak için

Ne varsa bağışladım ona
Ormanları fundaları tarlaları bağları
Kuş yuvalarını evleri anahtarları
Çiçekleri böcekleri şenlikleri ona

Çıtırtılı yalımlardı yaşam dolu
Kokuları sıcaklığının
Suda kayan gemiydim
Ölümdü çıkar yol

Çev: Abdullah Rıza Ergüven




SÖZ


Güzelim ya mutluyum
Kayıyorum yel çatılarının
Deniz çatılarının üstünden
İşte ben - duygulara batık
İstemem bir iletici artık
Çiçekler çakıl taşları hasyasıyım
Çıplak Çin'li güzeller çekiyor beni
Seviyorum en çıplağını kuşların
Yaşlıyım ama güzelim burda
Ve derin pencerelerden inen gölge
Dağıtıyor her akşam kara gözbebeğini gözlerimin

Çev: Abdullah Rıza Ergüven


TUTKUN


Gelip durmuş gözkapaklarıma
Saçları saçlarımda o kadın
Ellerimin biçimi
Gözlerimin rengi ondan
Sinmiş gölgeme
Taşlar gibi, gökyüzünde

Kapanmaz gözleri bir an
Uyutmaz beni
Pırılpırıl düşleri
Dağıtır güneşleri
Güldürür ağlatır güldürür beni
Konuşturur konuşacak yokken.

Çev: Abdullah Rıza Ergüven




ŞİİRİN ELEŞTİRMESİ


Kentsoylu yönetiminden tiksiniyorum
Din adamları - polis yönetiminden
Tiksinmeyen kişiden tiksiniyorum
Benim gibi
Bütün gücüyle
Yüzüne tükürüyorum doğadan küçük insanın
Bütün şiirlerime yeğ tutmayan şu şiirin
Eleştirmesi’sini

Çev: Abdullah Rıza Ergüven


YOKLUK


Gölgelerin kolunda dışarı çıkıyorum
Gölgelerin altındayım
Yalnız

Acıma çok yücede orda kalabilir
Göğüslerinin yardımı oluyor erdem
Gözkapaklarının ağına düşmüş incelik
Daha ince basamaklardan
Daha sağlam
Aşağıda taşlar gölgelerle
Ulaştım ona

Son savaşını veriyor bur’da ışık
Uyursam - düşlememek için artık
Hangisi utkumun silâhları
Tutuşan gözlerimde yarıklar açıyor Güneş

Ey bahçesi gözlerimin
İşte bütün yemişler çiçekleri anlatmak için
Çiçekleri geceleyin
Yaprak yaprak pencere
Açılıyor yüzünde
Nereyi öpeceğim dudaklarımla - uçsuz doğa?

Daha güzel bir kadın yaşadığım dünyadan
İşte gözlerimi kapıyorum
Dışarı çıkıyorum gölgelerin kolunda
Gölgelerin altındayım
Gölgeler beni bekliyor

Çev: Abdullah Rıza Ergüven

YILBAŞI


Özde olanı kutluyorum varlığını kutluyorum
Özgür - yepyeni yaprakların dolu yaşam
Gencecik çaylardır fışkıran yemyeşil otlardan

Ne denli seviyoruz sıcaklığı - hava sıcak
Yemişler yanıltıyor Güneşi renkler yanıyor
Açılıyor güzler el değmemiş kışlara

Kişi olgunlaşmadı - yaşlandı zaman var
Yaşlanmasına çocukların ölmeden önce
Çocuklarının çocukları güldürecek onları

Sen ilk ve son - sen yaşlanmadın
Aydınlatmak için sevgimi - yaşamımı
Koruyorsun yüreğini çıplak güzel bir kadının

Çev: Abdullah Rıza Ergüven



İLK OLARAK


Bulutlar için söyledim sana bunu
Deniz ağaçları - dalgalar
Dallardaki kuşlar için
Fısıltı çakıltaşları
Alışık eller
Gören gözler için
Doymuş geceler
Parmaklığı için yolların
Açık pencereler – akpak alınlar
Düşünceler - sözlerin için
Gene bu güler yüz gene bu inan
Çekilmez olsa da yaşam

Anlatmak için isteklerimi -sevgilim
Ko dudaklarını göğüne sözlerinin bir yıldız gibi
Öpücüklerini diri geceye
Ve boynuma izini kollarının
Bir utku yalımı benzeri
Düşlerim yeryüzünde
Aydınlık ve sürekli

Ve sen burda olmayınca
Ne düşlersem O'nu düşlüyorum
Kargalar gidip gelmiş
Gece sönmüş
Uyanan bir baş için
Ak saçlar son düş
Eller kanlarımın ışığı
Okşamalarının
Gökmavisi denen bir yıldız
Tıpkı yeryüzünce

Artık gelmeyecek
Bilgisizlik, ilgisizlik
Ortaya komazlar gizemlerini
Bilmiyorsun eletek öpmeyi zamanında
Ne de tansıklarla karşılaştırmayı kendini
Beni dinlemiyorsun
Ama paylaşıyor dudakların seviyi
Ve senin dudağın
Bu son buğusu öpücüklerinin
Birlikte olduğumuz

Çev: Abdullah Rıza Ergüven




UNUTALIM
ARAMIZDA GEÇENLERİ


Gözyaşları mutsuzların mutsuzluğu
Çıkarsız mutsuzluk ve renksiz gözyaşları
Bir şey istemez yok artık duygusuzluğu
Özgür olsa da üzgün, özgür olmasa da

Üzgün çağ – bastırıyor gece
Körü - kapı dışarı etmemek için
Güçlüler oturmuş - arıklar konmuş erke
Kral ayakta yanıbaşında kraliçenin

Gülümsemeler iç çekişler sövgüler çürür
Alçakların gözlerinde ağzında dilsizlerin
Dokunmayın ha: bu yakar, bu tutuşturur!
Yaratıldı elleriniz cepleriniz - alınlarınız için

Bir gölge
Tüm acıları yeryüzünün
Sevgim her şeyden üstün
Çıplak bir hayvan gibi

Çev: Abdullah Rıza Ergüven



DEĞİŞİK


Esenlikler üzüntü
Günaydın üzüntü
Yazıldın baş satırlara
Yazıldın sevdiğim gözlere
Sayılmazsın büsbütün yoksul
Ama dudakların söylüyor
Gülümsemekli

Günaydın üzüntü
Sevgisi sevimli bedenlerin
Gücü sevgilerin
Orda işte
Çirkinliklerce
Eğik başım
Güzel yüzlü üzüntü

Çev: Abdullah Rıza Ergüven


DİRENİŞ


Döşeme taşlarında akan kan
Bana pabuçlar yapıyor
Sokak ortasındaki bir sandalyada
Sömürgeli küçük kızları seyrediyorum
Ağızlarında pipo okuldan çıkıyorlar

Kurt kaçacak yarın - karanlık kumaşlarına doğru korkunun

Ve karga yeniden doğacak daha al
Oymak başkanının değneğini süslemek için

Ak ağaçlar kara ağaçlar
Daha genç doğadan
Karışmak için doğum alınyazısına
Yaşlanmalı


Çev: Abdullah Rıza Ergüven


İÇTEN

Seni sevmek istedim yalnız
Boralar kapladı koyakları
Çayları balıklar

Seni yarattım yalnızlığımca
Yeryüzünü gizlemek için
Anlaşılsın diye gecelerle gündüzleri

Yok artık hiçbir şey gözlerinde
Seni düşünmemden
İmgemdeki dünyadan başka

Gece de gündüz de gözkapaklarında
Başa dön    
   
Çev: Abdullah Rıza Ergüven




OLMAK
Yitik bir bayrak gibi alnın
Seni sürüklüyorum yalnız kalınca
Ayaz kesen sokaklara
Karanlık odalara
Yoksulluğunu bağırarak

Çekip gitmek istemiyorum
Aydınlık karmaşık ellerin
Ellerimin kör aynasında doğmuş olan

Kalan ne varsa yetkin
Daha yararsız ne varsa kalan
Yaşamdan

Oy gölgendeki toprağı

Göğüslerine değin su
O suda boğulmak istiyorum
Bir taş gibi

Çev: Abdullah Rıza Ergüven


K A S I M 1936

Alışılır her şeye
Kurşun kuşlardan başka
Parlayan hıncından başka
Boyun eğilen şu yerden başka

Gökten söz edin gök boşanıyor
Varsın tırmansın güz
Ayak vurdu efendilerimiz
Unuttuk güzü
Unutacağız efendilerimizi


Çev: Abdullah Rıza Ergüven



GÜZEL EL

Geçmişimde ağlayan Güneş
Aşmadı eşiğimi
Elimin ellerinin
Büyüyordu otları çiçekleri gezintilerinin
Gözler - bütün zamanlar
Söz verdiler cennetleri, boraları
İmgemiz sakladı düşlerimizi

Gençliği destekleyen Güneş
Yaşlanmadı
Gizliyor derin gökyüzünü benden
Bulup çıkarmam için
Delice
Sözcüklerle


Çev: Abdullah Rıza Ergüven




ÇAĞSIZ


Yaklaşıyoruz
Ormanlarda
Sabahın yolunu tutun
Çıkın basamaklarını karanlıkların

Yaklaşıyoruz
Toprak kabarıyor işte

Bir gün daha – doğmak için-

Gök büyüyecek
Bıktık artık
Oturmaktan yıkıntılarında uykunun
Alçak gölgesinde
Yorgunluk uykusunun

Toprak uyanacak diri bedenlerimizden
Üzüntümüze katlanacak yel
Gözlerimizden geçecek
Güneşlerle geceler
Gözlerimiz değişmeyecek

Yeni bir belleğe kavuşacak tümümüz
Konuşacağız duygulu bir dille

Ey benim yaramaz kardaşlarım saklayıp gözbebeklerinizde
Geceyi ve korkunçluğu
Nereye bıraktım sizi
Ağır ellerinizle yağlar içinde
Eski sözleşmelerinizin
Umutsuz

Ey benim yitik kardaşlarım
Geliyorum yaşama doğru yetmez mi insan görünüşüm
Ölçüme göre yaratıldığını tanıtlamak için yeryüzünün

Yalnız değilim
Binlerce imge çoğaltıyor ışığımı benden
Binlerce bakış eşitliyor teni
Bu kuş bu çocuk bu kaya bu ova
Sarmaş dolaş olan bizimle
Altın gülmekten patlar dışında uçurumun
Bir tek neden uğruna boşanır su ateş
Tutulma yok artık yüzünde Evrenin


Çev: Abdullah Rıza Ergüven



GUERNİCA UTKUSU


Haram ettiler size bir dilim ekmeği
Yeri göğü suyu uykuyu
Ve yoksulluğunu
Yaşamınızın

Hoş dünyası yıkıntıların
Mayınların savaş alanlarının

Ölüm altüst olan yürek


Çev: Abdullah Rıza Ergüven



YAKINDA


Yeryüzünün bütün baharlarından
En çirkini bu bahar
En sonunda anladım
Bir inanmak var

Ot kaldırıyor karları
Tıpkı bir rnezar taşı
Uyurum boralarda
Uyanırım ışık gözlerim

Zaman bilir işini
Geçer bütün yollar Roma'dan
Ben giderim buralardan
Birine raslarım diye

Sildim defterden canavarları
Diyeceğini dedi onlar
Güzel yüzler görüyorum
İyi yüzler güvenli

Güvenli - yıkmaya efendilerini


Çev: Abdullah Rıza Ergüven




KIYIMDAN KUŞKULANMAK


Bir ip bir yalım adam
Boğdu on adamı
Yaktı bir köyü
Rezil etti bir halkı

Dişi kedi uzandı yaşama
Kabuğunda inci gibi
Dişi kedi yavrularını yedi

Çev: Abdullah Rıza Ergüven



SON GECE


Güzellik mutludan yana
Güzellik ardında korkunun

Dizlerinde çapraz eller
Andırıyor kıyıcının bıçağını

Şu ağız türkü söyleyen
Dilencinin çanağını
Ve şu temiz süt kabı
Bir yosmanın göğsünü



Ekmeklerini topluyordu yoksullar derede
Bakışları emiyordu ışıkları
Korkmuyorlardı geceden de
Arıklık güldürüyordu onları
Bedenlerini taşıyorlardı ardında gölgelerinin
Görülmüyorlardı sıkıntılarının ortasında
Duyuyordum söz ettiklerini usulca
El kadar kocaman eski bir umuttan
Saymayı istiyordum
Güz yapraklarıyla çoğalmış çapları
Eriyişini dalganın susuk denizin göğsünde
Saymayı istiyordum
Geleceğin gücüyle çoğalmış çapları

Korkunç bir cephe ardında doğmuşum
Yemek yemiş gülmüş düşünmüş utanmışım
Bir gölge gibi yaşamışım
Türkü söylemişim Güneşe
Soluk olan Güneşe
Her göğüste her gözde
Gözyaşları ardında yansıyan temizlik damlasına

Ateşe veriyoruz çalıçırpısını karanlıkların
Kırıyoruz eşitsizliğin paslı kilitlerini
Yiğit insanlar korkusuz insanlar gelecek
Bütün insanlara güvençli
İnsan yüzlü düşman çekilecek ortadan

Çev: Abdullah Rıza Ergüven




ALMAN BULUŞMASI


İşte ana konuşuyor:

Üç saray kurmuştum andımızca
Biri yaşam için biri sevi biri ölüm
Bir gömü benzeri gizliyordum
Acılarını
Mutluluğumun

Üç manto yapmıştım ağzımın tadınca
Birbirine karışıyordu her şey
Oğul umut çiçek ayna göz ay
Tatsız adam ama açık dilli
Süzgün kadın ama oynak parmaklarına değin

Bir çöl içindeyim
Yitiyorum karanlıkta
Düşman bulundu
Yalnızım tenimle
Yalnızım sevmek için

Çev: Abdullah Rıza Ergüven




ŞİİRİN YERGİSİ


Ateş uyandırıyor ormanı
Bedenler yürekler eller yaprakları
Tek bir demette mutluluk
Tıpkı bitkide özsu
Bütün dostlarr ormanı
Yeşil çeşmelerinde harman
Güneşlerin - yanan odunların
Garcia Lorca öldürüldü

Yurdu tek bir sözün
Andlı dudakların yaşamak uğruna
Bir yavrucak gözü yaşsız
Kuru gözbebeklerinde
Işığı geleceğin
Kotarıyor insanı damla damla
Saydam gözkapaklarına değin

Saint Pol-Roux öldürüldü
Kızına zincir vuruldu

Köşe bucak donmuş kent
Çiçekli yemişler düşlediğim
Göğünden toprağından
EI değmemiş kızoğlankız
Bu bitmez oyun içinde
Kuru taşlar yankısız duvarlar
Sizi gülüşten sakınırım

Decour öldürüldü

Çev: Abdullah Rıza Ergüven




TAN AĞARIMI
DAĞITIYOR CANAVARLARI



Bilmiyorlardı
İnsan, güzelliğinin daha yüce olduğunu insandan
Düşünmek için yaşıyorlar susmak için düşünüyorlardı
Ölmek için yaşıyorlardı - yararsızdılar
Ölümde buluyorlardı suçsuzluklarını

Düzene koymuşlardı
Zenginlik adına
Mutsuzluklarını sevgililerini


Çiçekler ve gülüşler geveliyorlardı
Silahlarının ucunda buluyorlardı yüreklerini
Anlamıyorlardı sövgülerini yoksulların
Yoksulların yarınsız
Güneşsiz düşler alıp götürdü onları
Ama bulut çamur oldu
İniyorlardı artık ne gökte baş
Tüm geceleri ölüleri yoksul gölgeleri
Başkaları için
Bu ilgisiz düşmanları unutacağız
Bir yığın yakında
Yineleyecek ışık yalımı bir sesle bal mı bal
Yalım ikimiz için - biz sabırlılar için yalnız
İkirniz için öpücüğü yaşayanların

Çev: Abdullah Rıza Ergüven



SAVAŞTA SEVİ ŞİİRİ


“İnsanların pislik ve susuzluk, susku ve
açlık içinde kıvraındığı bu ülkede yazıyorum ...”
ARAGON



Bir gemi, gözlerinde
Egemeniydi yelkenlerin
Bir ülkeydi gözlerin
Bir anda ulaşılan

Gözlerin bizi bekliyordu

Orman ağaçları altında
Yağmurda boralarda
Tepelerin karlarında
Oyuncaklarında çocukların

Gözlerin bizi bekliyordu

Bir koyaktı
Daha sevecen filizdin
Güneşleri ağırlık veriyordu
Arık insan ekinine

Bekliyorlardı bizi görmek için
Sabah akşam

Çünkü seviyi taşıyorduk
Gençliğini sevinin
Nedenini sevinin
Bilgeliğini sevinin
Ve ölümsüzlüğü

Çev: Abdullah Rıza Ergüven


TANIDIĞIM OZANLAR


- Usun, duygulanım yatağını nasıl düzenlediğini iyi bilen
Jean Fréville'e –


Tanıdığım ozanlar
Anıları güz gibi
Gölgede güneşleri çoğaltan

Tanıdığım ozonlar
Yaşayan ölü arık güçlü
Mutlu mutsuz

Bütün sevdiklerim anladıklarım
Kusurlular erdemliler
Batıp gitmek isteyenler
İnananlar kurtuluşa

Değişik yürekli yığın
Kimi külden kimi altından
Dolaşmış dilden dile

Gün olmuş dilleri
Dolaşmış ton ağarımınca
Tepelerde süt mü süt
Gök geriye boyansa da

İşte geliyorum Aragon'a
Anlıyorum konuşmasını Aragon'un
Benimle konuşmasını - açmasını bana yüreğini
Yüreğimizi

Dostum Aragon'la, insanlar bulur anlamını
Burçlarında
Burçlarının ötesinde
Sınırlarında
Sınırlarının ötesinde

Sınır sözcüğü tek gözlü bir sözcük
İnsan iki gözle görsün diye Evrenini

Çev: Abdullah Rıza Ergüven



PABLO PICASSO


Uykunun silâhları oydu karanlıkta
Başlarımızı ayıran o harika derin izleri.
Arasında elmasın her madalya ‘kalp,
Parlak göğün altında görünmüyor yeryüzü.

Yüreğin yüzü yitirdi renklerini,
Güneş arıyor bizi, karın gözü kör.
Kanatları var ufkun, ayrılsak da birbirimizden,
Uzakta yanlışları dağıtıyor bakışlarımız.

Çev: Abdullah Rıza Ergüven




ENTERRAR Y CALLAR


Kardaşlar bu tan ağarımı sizin
Bu toprak - çiçekli tan ağarımı
Son tan ağarımı sizin

Şurda yatmıştınız
Kardaşlar bu ton ağarımı bizim
Acıların uçurumunda

Öfkeyle ve yürekten
Kardaşlar sizi seviyoruz
Uzatmak istiyoruz
Bu tan ağarımını paylaşan
Alaca mezarlarınızı
Umudu umutsuzluğu

Tiksinti çıkarak topraktan
Savaşmış sevi uğruna
Tiksinti toz toprak içinde
Seviyi hoşnuttan sonra
Işıl ışıl sevi şimdi
Umut donandı baştan aşağı

İnsana göre yurtseverler
Göğü altında bütün insanların
Güzelim kardeş yeryüzünde

Şu olgun yemişin içinde
Güneş tıpkı bir yürek tertemiz
İnsanlar için bütün Güneş

İnsanlar için bütün insanlar
Bütün yeryüzü zamanlar
Bir tek bedendeki mutluluk

Gördüğümü söylüyorum
Bildiğimi
Gerçeği


Çev: Abdullah Rıza Ergüven

Hiç yorum yok: