RSS

18 Ağustos 2014 Pazartesi

Afşar TİMUÇİN - FİLİSTİN ŞİİRİ

Siyonizm, Filistin' de bir Yahudi devleti kurma ülküsüydü. Bu ülkü, Macar Yahudisi Thedor Herzl'in 1895'te yayımlanan Yahudi Devleti adlı eserinde açıklanmıştır. Herzl, 1897'de Basel'de ilk siyonist kongresini topladı, ayrıca Filistin'de topraklar satınalma hazırlıklarını başlattı, Adını Kudüs'teki Sion dağından alan siyonizm, bugün dünyamızın bir parçasını kana bulayan önemli siyasal olayların temelinde yatan bir varolmak için yoketme inancıdır. Suçsuz insanlar arasına kin tohumları ektikten ve acımasız düşmanlıklar geliştirdikten sonra dünyaya gözlerini kapayan Herzl, ülküsünün gerçekleştiğini göremedi; ama onun yolunda yürüyenler bu ülküyü büyük devletlerin koruyuculuğu altında gerçekleştirdiler. Böylece, Filistin'in pek kanlı ve pek acılı tarihine yeni acılar eklendi.

Filistin, Yakındoğu'da, Suriye çölü, Lübnan ve Akdeniz arasındadır. Yedinci yüzyıldan günümüze kadar çok savaşlar gördü, ikide bir el değiştirdi, gün oldu haraç verdi, gün oldu üs diye kullanıldı. İlkin Arap istilasına uğradı: Halife Ebubekir zamanınnda Amr İbnül As büyük bir orduyla Filistin'e girdi (634), karşısına çıkan Romalıları yendi, Kudüs'ü aldı (637). Ülkenin fethini bundan sonra Muaviye tamamladı. Artık Filistin, büyük vergiler ödeyen bir gelir kaynağıydı. Onaltıncı yüzyıl başlarına kadar Arapların elinde kalan Filistin, Mercidabık savaşından sonra Osmanlılara geçti (1516).

Osmanlıların burada kurduğu sancaklar, bir zaman sonra emirliklere dönüştü. Bununla birlikte Osmanlılar Filistin'i ellerinde tuttular, hatta onu Napolyon Banapart'a kaptırmama başarısını gösterdiler (1799). Ne var ki, Osmanlı devleti gerilemeye başlamış ve topraklarını koruyamayacak duruma düşmüştü. Filistin bu ara el değiştirdi: Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa bütün Filistin'i aldı. Filistin 1840'a kadar Mısır'ın yönetiminde kaldı, sonra gene Osmanlılara geçti. 1916'da İngilizler Filistin'in fethine giriştiler, bu fetih kanlı çatışmalarla birkaç yılda tamamlandı.

İngilizler Filistin'in fethine giriştiğinde Herzl çoktan yummuştu gözlerini. Ama onun ve onun gibilerin ektiği tohumlar hızla filizlenmiş ve Filistin'de bir Yahudi devleti kurma fikri Yahudilikle uzak yakın ilgisi olan bütün ülkelerde, özellikle A.B.D. ve İngiltere'de pek tutulmuştur. 1885'te Odesa'da kurulan Sion Severla cemiyeti etkili olamamıştı, Filistin' de pek az Yahudi vardı. Ancak, Avrupa ve Amerika'daki zengin Yahudiler paçaları sıvadılar ve 1914'te Filistin'de bir koloni kurmayı başardılar.

1916'da Filistin'e hakim olan İngiltere, bağımsız Yahudi devleti fikirlerini çıkarlarına uygun görüyordu, oyununu bu yolda oynamaya girişti. Bu sırada büyük göç başlatıldı. Yahudi parası hızla çalışıyor ve dünyanın dört bir yanından Filistin'e Yahudiler geliyordu. Bu göç, ülkede hemen karışıklıklara yol açtı. Azınlıkta kalacaklarını anlayan Araplar, 1935 -1939 arasında İngilizlere karşı silâha sarıldılar. Siyonist fikirlerin serpilip gelişmesinde ve gerçekleşmesinde büyük payı olan İngilizler, Filistin'de olaylar büyüyünce, Arap Yahudi kavgasına karışmayı pahalı bir iş sayıp sessizce tası tarağı topladılar ve Filistin'den gittiler. 1948'de kurulan İsrail devleti, siyonizmin zaferini bütün dünyaya ilan ediyordu. 1949’da Birleşmiş Milletler, Filistin'i üçe ayırdı: Gazze, Mısır'ın; Yahudiye ve Gor çukuru Ürdün'ün; Taberiye, batı yaylaları ve Necef çölü İsrail'in oldu.


2.

M.S. 132 -135 arasındaki dağılıştan sonra Filistin'de küçük bir Yahudi topluluğu kalmıştı. Bu topluluk yeni bir devlet kuracak güçte ve etkinlikte değildi. Ama, siyonizmin gerçekleştirilmesi için en uygun yer Filistin'di:
Kudüs kutsal şehirdi, hem Musevilerce , hem Hıristiyanlarca , hem Müslümanlarca kutsal sayılıyordu. Diaspora (Filistin dışındaki Yahudiler ) anayurda, Kenan ülkesine dönmek istiyorlardı. Bilenler hatırlayacaklardır: İsrailoğulları Mısır'dan çıktıktan sonra Sina dağında Tanrı'dan On Emir'i aldılar, kendilerine vadedilen Kenan ülkesine, yani Filistin'e doğru yola çıktılar.

Efsane, Yahudileri bir devlete kavuşturmayı amaçlayan Siyonistlere yardım ediyor, onlara Filistin'i hatırlatıyordu. Ne var ki, oradaki bir avuç Yahudi topluluğunu büyük bir Yahudi toplumu haline getirmek gerekiyordu. Diaspora'nın Filistin'de buluşması tasarısı, Arap halklarının acıları pahasına gerçekleştirildi. Filistin her gün biraz daha İsrail'leştikçe Ve İsrail her gün biraz daha girdikçe Arap topraklarına, Araplar ya yerlerinden yurtlarından oluyorlar ya da İsrail sınırları içinde her gün biraz daha köleleşmeye, her gün biraz daha yok olmaya doğru gidiyorlardı. Bu sistemli yok etme girişimi aralıksız sürmektedir.

Yirmi beş yıl önce(*) yurtlarından kovulup Ürdün'de, Lübnan'da, Suriye'de sığıntı hayatı yaşayan mülteciler, yoksulluk içinde kıvrana kıvrana esaslı bir yaşama kavgası vermeye çalışıyorlar. Sayıları iki milyona yaklaşan Filistin mültecileri bu insanlık dışı durumun bütün ağırlığını omuzlarında taşırken, İsrail sınırları içinde kalan Araplar bir başka ölüm kalım savaşı örneği veriyorlar. Yahudiler «Büyük İsrail» ülküsünü büyük devletlerin, özellikle A.B.D.'nin her türlü desteğinde geliştirirken, Filistinli Arap halkı yoksulluğun, ezilmişliğin büyük acıları içinde kıvranıyor. Ne var ki, Arap-Yahudi kavgası bitmedi. Yıllardır bir, durup bir başlayan savaşlar bizi Filistin'in geleceği üzerinde ikide bir değişik tahminler yapmaya zorluyor. 1973 savaşı, yıllardır İsrail yararına bozulmuş olan dengeyi sağlar gibi, hatta Araplar yararına bozar gibi oldu. Bugün siyonizm, A.B.D.'nin ve başka ülkelerin desteğine rağmen; çetin bir sınav vermektedir. Ayrıca, yüzyıllar boyunca yerlerinde ezilmiş, itilip kakılmış, boğazlanmış olan Yahudiler, artık ezen, boğazlayan bir devletin kurucuları sayılma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Gerçi bütün dünya, İsrailli Yahudiyle Diaspora'yı birbirinden ayırıyor. Ve İsrail'in iplerini elinde tutan büyük para gücünü biliyor. Ama ne olursa olsun, dünyamızın haktan yana olan insanları, tarihin ezilmiş insanlarının torunlarını bugünün ezen insanları olarak görmek istemiyor. Filistinliler direnmekteler. Göreceksiniz, şiirlerinde umutsuzluk yok, yenilmiş insanların çaresizliği Ve boş vermişliği yok. Yarınların eski Kenan ülkesine, vadedilmiş topraklara neler vadettiğini bugünden kestirmek mümkün olmasa da, Filistin Arapların direnişi, insanların ezilmesinden, köleleştirilmesinden yana olmayan insanlara yepyeni umutlar veriyor.


* Metin Eylül / 1976 baskılı…


 3.

Filistin Araplarının bugün gelişen şiiri, dünya şiirine en güzel örneklerini vermiş atan Arap şiirinin kaynağından besleniyor. Bütün dünya kültürüne açık insanların yarattığı bir yeni şiir, büyük bir şiir geleneğini bir kavga şiirine doğru geliştirmekte. Günümüz Filistin şairleri dendiği zaman, şiiri silah yapmış olan usta şairler geliyor aklımıza.

Her şiir; insan dünyasından bildiriler sunar, insanın temel sorunlarını ele alır ve tartışır, "insana kendinde olanı açık etmeye çalışır. Şiir burada kalmaz, daha öteye giderek bugünün sorunlarla, zorluklarla dolu insanını yarının mutlu insanına götürmenin yollarını arar. Bu arayış içinde şiir bir silâh olur, şair de bir savaşçı. Özellikle yaşama kavgası yapan halkların şiirleri, yarınki insana ulaşacak yolları teker teker tartışırken, varolan düzenle açık bir hesaplaşmaya girer; bu hesaplaşma, şiiri bir yükümlü, şairi de bir görevli durumuna getirir.

Ezilmiş insanların dünyasını yansıtan Filistin kavga şairleri, bu görevin bütün sorumluluğunu yüklenmiş insanların sesini ulaştırıyor bize. Bu şairler, okumuşların aydınca sorunlarından çok, egemenliğini yitirmiş bir halkın kavgasını işliyor, kavgasına katılıyor; halkın yanında yer alıyor bu yüzden, halkın sesini kullanıyor, halkın acılarını yansıtıyor. Filistin kavga şairleri yalnızca ideolojik bir tartışmanın içinde değiller, aynı zamanda bir halkın varoluş kavgasının içindeler, bu kavgada yerlerini almışlar, Arap ulusunun düşmanlarıyla savaşıyorlar.

Bu savaşçı şairler, bütün Arap dünyasında, bazen girişimlerini hayatlarıyla ödeyerek, bazen zindanlarda, işkence odalarında gün sayarak, yurttaşlık ve insanlık görevlerini yerine getirmeye çalışıyorlar. Öyle görünüyor ki, hem savaşçı olarak, hem şiir ustası olarak her gün biraz daha güçlenmekteler. Bir yandan siyonizmin, bir yandan onunla işbirliği yapan emperyalizmin çelik ağını yırtabilmek için tarihin ender savaşlarından birini veriyorlar. Hapishanelerden çok, savaş alanlarında buluyoruz bu şairleri.


4.

İsrail'in zaferiyle biten 1967 çatışmasını hatırlayacaksınız . 5 Haziran sabahı başlayan savaş beş altı gün içinde sonuçlanmış, Ürdün, Suriye ve Mısır büyük topraklar kaybetmişlerdi. Filistin kavga şairleri adlarını bu savaşın meydana getirdiği yıkıntılar arasından duyurmaya başladılar. 1967'den sonra Arap yayımcıları, bu şiirin başlıca temsilcilerini, özellikle Samih El Kasım'ı, Mahmut Derviş'i, Tevfik El Zeyyad'ı gün ışığına çıkarmaya çalıştılar.

Yıllar yılı, Filistin şiiri, verdiği değerli ürünlere rağmen, çok dar bir çevrenin ilgi alanlarına tıkışıp kaldı. İsrail'deki Filistinli Arap şairleri, seslerini hem İsrail'de, hem İsrail dışında duyurmaya çalışıyorlardı; bunu bir ölçüde başardılar ama büyük kalabalıkların ilgisini uyandıramadılar. Arap basını, Arap yayımcıları, Arap kültür çevreleri bu değerli şiire 1967'ye kadar sağır kalmışlardır. Oysa, bu şiir 1964 -1965'te en güzel örneklerinden bazılarını vermiş, değerini ortaya koymuştu.

Beş altı gün süren 1967 savaşı dikkatleri Filistin üzerine toplarken, kültür adamlarının dikkatlerini de Filistinli şairler üzerine çekti. Böylece, o zamana kadar bir köşeye sıkışıp kalmış olan yeni Filistin şiiri gazetelere kadar yayıldı: gazeteler Filistinli şairlerin şiirlerini tartışmaksızın ve eleştirmeksizin sayfalarına alıyorlar, onları halka ve bütün insanlığa duyurabilmek için büyük çaba harcıyorlardı. Filistin kavga şiiri işte bu hareket içinde gelişti ve usta işi örneklerini vermeye başladı. 1936 kuşağının (İbrahim Tukan, Abdürrahim Mahmut, Ebu Salma v.b.) ortaya koyduğu şiir beğenisi, yeni bir yorumla, yeni bir dünya görüşü içinde yeni bir atılıma giriyordu böylece.

Böylece, estetik kaygılara birinci planda yer veren, ayrıca insanın bütün temel sorunlarını bütün insanların anlayabileceği basit bir dille işleyen, ezilmiş. bir halkın kavgasını, umudunu, acılarını, kırgınlıklarını, yoksunluklarını genelleştirerek dünyanın bütün ezilmiş halklarının sesi haline getiren, bütün bunları yaparken kuruluklara, marş duyarlıklarına, kaba ve katı söyleyişlere düşmeyen başarılı bir şiir ortaya çıktı.


  5.
Filistin şiirindeki gelişimlerin Arap dünyasındaki siyasi gelişmelere bağlanması 1948'den sonradır. Bu bağlanışta Mısır devriminin (1952), Küba devriminin, Cezayir'in bağımsızlığa kavuşmasının rolü büyük olmuştur. 1948, Filistinli için önemli bir tarihtir: Filistin'de Arap toplumunun düzeni bu tarihte yerle bir oldu. Bu sarsıntı, Filistin'in kültür hayatına da büyük bir darbe indirdi. Çoğunluğunu toprağa bağlı insanların meydana getirdiği Filistin halkı, kültür baskısına karşı koyamadı. İsrail toprakları içinde kalan Arap halkın kişiliğine sahip çıkmaması, İsrail'in etkisi altında erimeyi göze alır görünmesi siyonistlerin işine yaramıştır. Ancak, bir süre sonra gerçek tepkinin doğmaya başladığı görüldü. Halkın dünyasını yansıtan, halk geleneğine yaslanan, halkın söyleyişini kullanan bir şiir şehirlerde çiçeklenmeye başladı.

1950 yılında işgalciler ünlü halk şairi Hümeyrad'ı ipe çekerken, boğulan bir şiirin kaç yeni şairde yepyeni şiirlere dönüşeceğini hesaplayamadılar. Şair öldürmek her zaman tehlikelidir. Bu baskılardan, lirik ve karamsar bir şiir anlayışı doğdu. Gerek İsrail topraklarında, gerek İsrail toprakları dışında kalan şairler, yalnızlığın, acının, kırılmışlığın şiirini yazdılar, bu şiirin duygu yükü, ideolojik yükünü çok aşıyordu.

Bu gelişme, yavaş yavaş, ideolojik temeli olan ve kavga şiiri adını kazanan yeni bir şiire yol açtı. Filistinlilerin yepyeni umutlar peşinde kavgayı omuzlamayı göze almalarına koşut olarak, Filistinli şairler bir kavga şiiri oluşturma yolunu tuttular. Bir halkın kendi açmazlarına aydınlık bir gözle bakışı bu tür umutlar, bu tür atılımlar getirmiştir her zaman. Filistin kavga şiiri ve Filistin direnme örgütleri 1967'den sonra etkin bir güç haline geldiler. Bu tarihten sonra Filistinli şairlerin tarihsel görevlerini tam anlamıyla yerine getirebilmek için, yurdundan kovulmuş, yurdunda köleleştirilmiş bir halkı kurtarabilmek için kolları sıvadığını görüyoruz.



 6.
Filistinli kavga şairlerinin birçok sorunu var. Başlıca sorunları: İsrail toprakları içinde, İsraillilerin elinde kalan ve iyi düzenlenmiş bir “İsraillileştirme” siyasetinin kurbanı olan insanlara benliğini, tarihsel görevini, yurt sevgisini unutturmamak; öte yandan, İsrail toprakları dışında yaşayan mültecileri yoksunluğun ve umutsuzluğun pençesinde kıvranan insanlar durumundan kurtarmak, onları yurt topraklarını düşmandan geri alacak savaşçılar durumuna getirmek. Bunu yapabilmek için, bu kavga şairleri, ezilmiş bir halka, insan olmanın anlamını gösteren, umudu, direnci, yıkılmamayı öneren güçlendirici şiirler sunuyorlar. Onlar bu tutumları içinde birer yetiştirici, birer öğretmen, birer eğitmen görevi yapıyorlar. Diyebiliriz ki, Filistinli kavga şairleri artık bir halkın, dağılmış, ezilmiş bir halkın umut kaynağı olmuşlardır.

Bu şairler, bütün bir halkın dünyasını altüst eder! Olayları çocukluklarında yaşayıp insan için direnme zorunluluğunun bilincine çok erkenden varmış kimselerdir. Bakın, Mahmut Derviş ne diyor: "Çocukluğum, tüm halkımın dramıyla ilişkili olarak, kişisel dramımın başlangıcı oldu. ( ... ) 1948 yazının o gecesinde, dingin bir köyde atılan mermiler ayırım gözetmedi. Altı yaşındaydım, zeytinliklere, sonra dağlara koşar buldum kendimi, bazen yalınayak, bazen yere kapaklanarak. Korkuyla ve susuzlukla geçen kanlı bir geceden sonra, Lübnan denen ülkede bulduk kendimizi.» Yoksunluğun ve yılgınlığın damgasını taşıyan bu çocukluk, giderek kavgacı bir büyüklüğe dönüşecektir. Bu güç çocukluğu Samih El Kasım başka türlü anlatır: «Benim gerçek doğumum 1948'de oldu, çünkü hatırladığım ilk imgeler bu yılda ortaya çıkan olayların imgeleridir. Tüm düşüncem ve hayatımın imgeleri bu «48" simgesinden başlar.» 



 7.
Bir direnişin duygu ve düşünce yanını temsil eden insanlar, bütün dünyaya seslerini duyurdular artık. Bütün dünya onların ağzından siyonizmin zulmünü, emperyalizmin oynadığı çirkin oyunları, yersiz yurtsuz bırakılmış suçsuz insanların çektiklerini öğreniyor. Filistin kavga şairleri bir yandan birer savaşçı, bir yandan da dünya kamuoyu önünde birer doğrulayıcıdırlar. Şiirlerinde kendini halka ve insanlığa adamış bütün şairlerin, Nazım'ın, Neruda'nın, Eluard'ın, Alberti'nin, Celaya'nın derinliğini, yalınlığını, duyu, aydınlık, umutlu bakışını buluyoruz.

Mahmut Derviş'te Nazım'ın yumuşak ama dirençli havasını bulacaksınız. Samih El Kasım size belki Neruda'yı hatırlatacak. Tevfik El Zeyyat’ta Otero ile ortak yanlar göreceksiniz;. Çökmüşlüklere, yıkılmışlıklara, vazgeçmişliklere başkaldıran öfke ve güzelliklere, umutlara, kardeşliklere açılan sevgi, halk ve insanlık için yazan şairlerin ortak yanıdır, bu şairlerin birbirlerine benzemeleri, birbirlerini andırmaları bundandır, bu ortak bakıştandır, bu insanı yüceltmeye yönelen, tutumdandır.

Vietnam şiirinden söz ederken şöyle demiştik: « Vietnam şairleri, artık şiir işlevini yitirdi diyecek kadar ucuzlayan ve yozlaşan sözde kültür insanlarına şiirin bir eğlence değil, ama gerçek bir silâh olduğunu göstermişlerdir.» Aynı sözü Filistin'in bu usta şairleri için de söyleyebiliriz: Onlar, sözü silah yaptılar, hiç susmayacak bir silâh, düşmana uykularını kaçırtan bir silâh, bombalardan daha güçlü bir silâh.

Moşe Dayan, Fatva Tukan'ın şiirinden korkmakta haklıdır. Kötülerin düşmanıdır şiir. Suçsuz insanlara en büyük acıları tattıranlara şunu söylemek isteriz: Korkun şairlerden!


-Filistin Şiiri Antolojisi A.Kadir-A.Timuçin-Süleyman Salom / 1979 

Hiç yorum yok: